Monday, February 16, 2009

KIBRISLI ÇÖZÜM

Son zamanlarda çeşitli çevrelerin dile getirdiği "Kıbrıslı çözüm" ile "Ada'da çözümü Kıb­rıslı Türklerin ve Rumlarının bulacağı" söylemleri, ilk anda kulağa çok hoş geliyor. Yenmesi, yutulması ve kanması kolay bir sözcükler dizisi aslında. Gerçekten de dâhiyane bir şekilde hazırlanmış.
Aslında buna, "Çok usturupluca hazırlanmış bir yutturmaca" dense daha doğru olacak.

Yavaş yavaş bu tanımlamanın gerçek yüzü ortaya çıkmaya başladı bile.
Görünen o ki, Kıbrıslı Türklere ve anavatanımız Türkiye'ye atılmak istenen bir başka kazığın habercisi, bu cicili bicili tanımlama.

Bu kulağa hoş gelen güzel başlığın ne demek olduğunun ilk ipucunu İngiliz İşçi Partisi Milletvekili ve "Friends of Cyprus" Derneği Başkan Yardımcısı Andrew Dismore verdi.
Hem de hiç farkına varmadan, bu tanımlamayla gerçekte ne demek istendiğini iyice açıkladı. Yaptığı hatayı anlasa ağzını açmazdı ama bir kere boş bulundu ve baklayı ağzından çıkardı.

İngiliz İşçi Partisi Milletvekili ve "Friends of Cyprus" Derneği Başkan Yardımcısı Andrew Dismore, "Kıbrıs, Yunanistan ve Türk Konuları Derneği" tarafından düzenlenen konferansta yaptığı konuşmada "Kıbrıs'ın, yabancı ordulara gereksinimi olmayan bağımsız bir ülke" olduğunu ve bu nedenle de Kıbrıs'la ilgili Garanti Anlaşması'nın çağdışı kaldığını iddia ederek, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası EK I: Garanti Anlaşmasına göre üç garantör devletten birisi olan İngiltere'nin garantörlük müessesesinin kaldırılmasına destek vermesi gerektiğini kaydetti.

Yani Dismore'a göre Garanti Anlaşması kalkmalı.
Peki bunu başka kimler dile getiriyor.
Rum Yönetimi Başkanı Hristofyas ve korosundaki solistler. Bazen hep birlikte, bazen de solo yaparak Garantilerin kaldırılmasını her fırsatta dile getiriyorlar.
Aynı şekilde Yunanistan Dış İşleri Bakanı Bayan Theodora Bakoyanni ve şürekası (Ortakları, destekçileri, işbirlikçileri manasındadır).

Hristofyas'a, Bakoyanni'ye ve Dismore'a göre Garantiler kalkmalı, hiç kimsenin ve hiçbir ülkenin Kıbrıs ile bağı olmamalı ve müzakereler sürecinde de dışarıdan hiç kimsenin müdahalesi olamadan Kıbrıs sorununa, Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumlar kendi aralarında, "Kıbrıslı Çözüm" bulmalı.

Felsefe bu ve barış yanlısı olsun veya olmasın, duyanların kulağına da çok hoş geliyor.

Buna paralel olarak da bir takım güdümlü kuruluşlar hemen, içinde garantörlük kavramının yer almadığı "BM ve AB ilkeleri, AB hukuku ve uluslar arası hukuka uygun bir çözüm" hedefi ile ada dışında çeşitli çalışmalar başlattılar.
Bunun somut örneklerinden bir tanesi, İsviçre'de Zürih Üniversitesi Doğrudan Demokrasi Araştırma Merkezi tarafından 2008 Şubat ayından itibaren "Kıbrıs için Bir Anayasa Konvansiyonu" başlığıyla bir Kıbrıs Anayasası hazırlanması çalışmalarının başlatılması.
Bir diğeri de 6-7 Nisan 2009 tarihlerinde Avrupa Siyaset Araştırmaları Merkezi tarafından Brüksel'de "Garanti ve Güvenlik" konusunun ele alınacağı bir top­lantının düzenlenecek olması.
Her ne kadar kuruluşların birbirleri ile bağları olmasa da, bu toplantı İsviçre'de hazırlanmaya çalışılan Kıbrıs Anayasasının en can alıcı konusunu ele alacak ve mevcut "1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası EK I: Garanti Anlaşması"nın revizyonunun mümkün olup olmadığının araştırılması hedefiyle, garantiler konusunda "BM ve AB ilkeleri, AB hukuku ve uluslar arası hukuka uygun" görüşler gündeme getirilecek.
Daha doğrusu, "Türkiye'nin Garantörlüğü, Türkiye'yi ve Kıbrıslı Türkleri incitmeden nasıl kaldırılır veya nasıl dayatılır"ın yolları aranacak.

Açık olan şu ki, Garantilerin kaldırılması bir oldu bittiye getirilmek istenmektedir.

Helen dünyası politikacılarının sık sık dile getirdiği ve BM Gü­venlik Konseyi kararlarına da dâhil edilen "Kıbrıslı çözüm" ile "Ada'da çözümü Kıb­rıs Türk ve Rumlarının bulacağı" söylemleri, birinci adım olarak Türkiye'nin garantörlüğünün kaldırılarak ada ile bağının koparılmasını, ikinci adım olarak da Türkiye'nin Lozan Anlaşmasından kaynaklanan Kıbrıs üzerindeki hakları, yetkileri ve sorumluluklarının sona erdirilmesi hedefini taşımaktadır.
Dikkatli olmakta fayda var. Tuzak geliyorum demektedir.


Prof. Dr. Ata ATUN

Saturday, February 14, 2009

TSK Mehmetçik Vakfı

TSK Mehmetçik Vakfı

Monday, February 2, 2009

İSTİKLAL

TÜRK'ün HAYSİYET ve İZZETİNEFİS ve KAABİLİYET'i çok yüksek ve büyüktür... Böyle bir millet ESİR yaşamaktansa, mahvolsun, evladır!.. Binaenaleyh YA İSTİKLAL, YA ÖLÜM!..
(Mayıs 1919) Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
**************************************

Biz bu satırları yazmaktan utanıyoruz... Bu kadar AÇIK ifadeleri tekrar "açıklamak" zorunda kaldığımız için üzülüyoruz!...
Ama 1938'den beri "İSTİKLAL'in tek alternatifinin ÖLÜM olduğunu" dile getiren bir tek devlet adamına rastlamadık!.. Adım adım gerilediğimiz, burç burç kaybettiğimiz ve artık son mevzilerine geldiğimiz İSTİKLAL kalemizi savunacak bir tek parti, bir tek siyasi kurum kalmadı!.. Etrafı Amerikan, Avrupa Birliği, Arap mandacıları sardı!.. ORDU'muzun inançlı kadrosu ile MİLLET'imizden başka güvendiğimiz kimse yok!..
Onlara hitap ediyoruz!.. ATATÜRK'ün bu sözleri ile; radyoda, televizyonda konuşulanları, gazete sayfalarında yazılanları karşılaştırsınlar... Arada ne büyük bir fark olduğunu, 1938'den bu yana hangi noktaya geldiğimizi dehşet ve ibret içinde farkedeceklerdir... Onlardan bu gidişle ÖLESİYE MÜCADELE etmelerini bekliyoruz. Bilhassa son derece yanlış bir eğitimin kurbanı olan YENİ NESİLLER'i, TÜRK GENÇLİĞİ'ni uyanmaya davet ediyoruz!..
ATATÜRK, TÜRK MİLLETİ'ne TAM İSTİKLAL'den başkasını layık görmez... Ne "Küçük Amerika-Büyük Türkiye" palavraları... ne "zenginlik-refah" vaatleri... ne "demokrasi-insan hakları" teraneleri... ne "dünyayla bütünleşiyoruz-Avrupalı oluyoruz" iddiaları... ne de "sivil toplum-temiz toplum" hayalleri İSTİKLAL'in bedeli olamaz!.. TAM İSTİKLAL, ANCAK ÖLÜM İLE DEĞİŞ-TOKUŞ EDİLEBİLİR!..
Çünkü TÜRK MİLLETİ, başkalarında olmayan bir HAYSİYET, İZZET-İ NEFİS ve KAABİLİYET'in sahibidir!.. Yüce TÜRK MİLLETİ fakir kalabilir, başkalarından soyutlanabilir, saldırıya uğrayabilir, ama bunlar İSTİKLAL'inden vazgeçmesi için sebep değildir. Bunlar son 1500 yılda pek çok kere başına gelmiş, TÜRK diyar diyar dolaşmak zorunda kalmış, ama bir kere dahi boyun eğmemiştir!..
Ondaki bu HAYSİYET, İZZET-İ NEFİS ve KAABİLİYET'i çok iyi farketmiş olan ATATÜRK; başkalarının kuyruğuna takılmış, "uşak" haline gelmiş bir millet görmektense, onun YOK olmasını tercih eder!..
Elbette ki burada bir incelik vardır: ÖLÜMÜ GÖZE ALMIŞ HİÇ BİR MİLLET, ALT EDİLEMEZ!.. Yeter ki, kendine başka bir alternatif tanımasın!.. TÜRKLER'in 7 düvele karşı son zaferi bir yana; VİYETNAM ABD'yi böyle yendi, AFGANİSTAN Sovyetler'i böyle yendi, ve ÇEÇENİSTAN, ve IRAK böyle yenecektir!
Bizler için önce TÜRK olduğunu İDRAK etmek, sonra TÜRK MİLLETİ'nin vasıflarına sarılmak gerekir... Bunlar da DİN, DİL ve ORDU'dur... Her TÜRK, ASKER doğar, ASKER ölür... TAM İSTİKLAL ancak böyle bir MİLLET için söz konusudur. ORDU veya ASKER eğer MİLLÎ değilse, İSTİKLAL'den bahsetmez olurlar!
Fertlerin, toplulukların, hatta aşiretlerin İSTİKLAL'inden söz edilemez... Onlar ancak HÜR ve SERBEST olma arzusu taşırlar, o kadar!
Onun içindir ki, ilk önce MİLLET'imizi diğer milletlerden ayıran vasıflarımız üzerinde durduk. Çünkü TAM İSTİKLAL bu vasıflar bilinmeden kazanılmaz, ve ancak bu vasıfların korunması, sürdürülmesi ile varlığı mümkündür!
Yine ATATÜRK diyor ki, "Bizim üstlendiğimiz görevin özü, temeli TAM İSTİKLAL'i sağlamaktır!"... Demek ki, ATATÜRKÇÜLÜĞÜN TEMELİ TAM İSTİKLAL'dir!.. Mandacılık, uşaklık, taklitçilik, yamanma, çanak yalama değildir.
Onun içindir ki biz, TÜRK MİLLETİ'ni kendisinden başkasına bel bağlamış hale getirmeye çalışanların hiç birini, ATATÜRKÇÜ saymayız... Çünkü onlar konunun RUH'una vakıf değildirler... ATATÜRKÇÜ'lüğün İSTİKLAL ile başlayıp, İSTİKLAL ile bittiğini farkedememişlerdir!..
>>>DEVAM EDECEK<<<
--
Özkan BOSTANCI