Saturday, October 10, 2009

Thousands take trek to Lone Pine
April 25, 2009


The ill-fated Gallipoli campaign Australian soldiers fought during World War I symbolises the spirit of the Australian people, and is a continuing inspiration for the nation's future, crowds attending Anzac Day ceremonies in Turkey have been told.

More than 8,000 Australians died during the disastrous eight-month campaign 94 years ago.
Speaking at Gallipoli's Anzac Cove and Lone Pine Cemetery, Foreign Affairs Minister Stephen Smith referred to the "bitterly mixed emotions" Australians immediately felt when they visited the location.
"It symbolises the realities of the suffering and the tragic loss, but also the enduring inspiration that lies at the heart of the Anzac story," he said at Lone Pine.

Thousands of Australians, New Zealanders and Turks attended both ceremonies.
Wreaths were laid by Mr Smith, New Zealand's Governor-General Sir Anand Satyanand, and representatives from the Turkish, British, Canadian, French, and other governments.

As well as paying tribute to Australian and New Zealand soldiers who fought at Gallipoli, Mr Smith spoke highly of Turkish soldiers who repelled their advance.

"Over the years, Australians have come to learn much of the courage and sacrifice of the Turkish soldiers, often less well equipped than our own, who died defending their homeland," he said at Anzac Cove.

Most of those who attended the Anzac Cove dawn service joined a stoic, three kilometre march to the Lone Pine Cemetery ceremony.

More than 2,000 Australian soldiers and 7,000 Turkish soldiers were killed or wounded in a battle which raged there from August 6 to August 10, 1915.

Peter Doyle, Australia's Ambassador to Turkey, said "a unique relationship" was born from the battle.
"Here Australians and Turks suffered and died together," he said.

"From their deaths a unique relationship was born.
"During the suffering and destruction of war, our soldiers developed a respect for their Turkish adversaries as soldiers and men.


"That respect turned to firm friendship after the war."

An extract from the ode, For the Fallen, was read by Lance Corporal Adrian Allen, at Lone Pine, followed by a bugler playing the Last Post and a one minute silence.

The ceremony was concluded with the Turkish and Australian national anthems.
Lone Pine cemetery was named after a solitary Turkish pine that stood on the battlefield at the start of the fighting.

Seven Australian soldiers who fought in the battle were awarded the Victoria Cross.
© 2009
http://news.theage.com.au/breaking-news-national/thousands-take-trek-to-lone-pine-20090425-aij1.html

Wednesday, October 7, 2009

Gyula Germanus (1884-1980)

Çanakkale savaşları sırasında Macar Oryantalist yazar Gyula Germanus, Macar Kızılay Görevlisi sıfatı ile Macaristan’dan Türkiye’ye gönderilen malzemenin nakliyesinden sorumlu bir irtibat subayı olarak görev almıştır. Macaristan’da geçen meraklı bir çocukluk ve ilk gençlik çağından sonra, Germanus’un İstanbul ve Osmanlı topraklarına, oradan birçok Arap ülkesi ve Hindistan’a kadar uzanan hayatıyla ilgili anıları “Tények és Tanúk, Germanus Gyula Kelet Varázsa” adlı kitapta toplanmıştır.

“…Yük vagonunda tifüs ve kolera serumu vardı. Fakat diğer tehlikeli kimyasal maddeleri de içeriyordu. Kimbilir belki Çanakkale boğazının kaderi bu vagonda gizliydi… Yolcular savaş hadiselerini konuşurlarken tren engelsiz olarak ülke boyunca yıldırım hızıyla gitti… Ertesi sabah Romanya sınırına Predeal’e geldik. Romanya o zamanlar savaş ve barış arasında bocalıyordu. Sırbistan yolu kapalıydı. İstanbul’a sadece Bükreş ve Bulgaristan üzerinden yolcu ulaşabilirdi. Predeal’de Romen görevliler istasyonda bizi karşıladılar. Evraklarıma şüphe ile baktılar. Bir Kızılay görevlisine Türk subayının eşlik etmesi niye gerekliydi? Şüphelendiklerini ve kargoyu daha ileriye göndermeyeceklerini hissettim…

…Nitrogliserinden şüphelendiler. Boşuna elçimizi öne sürdüm. Nuh deyip peygamber demediler. Macar olmama rağmen Türkçe bilmeme şaşırdılar. Garda yaz sıcağı vardı. Fakat kış olsaydı, o zaman da içimdeki telaş kızışırdı. Tartışmak, ikna etmek, konuşmak imkansızdı. Burada sadece uluorta davranış yardım edebilirdi.

Bu dakikada acımsı bir tebessüm yüzüme yerleşti. Okul yıllarım aklıma geldi. İyi öğrenci değildim, fakat bazı belirli konular aklımda kalmıştı. Nitrogliserin en güçlü patlayan sıvılar, fakat şayet açık havada yanıyorsa, mavimtrak alevle yanar... kendileri bana, evraklarıma inanmıyorlar işte inansınlar olaylara!Rasgele bir şişeyi arasından aldım, ondan bir bardağa koydum ve kibriti çıkardım. Ya gerçekten nitrogliserin ise? Ah sevgili kimya öğretmenim! Şayet iyi anladımsa sözlerini güleceğim, fakat anlamadımsa !... Düşünmek bile korkunç… Bükreş havaya uçacak!–Ne faites pas! (Dokunmayın!) diye bağırdı komisyon başkanı. Ve elimi kavradı. Biz sadece görevimizi yerine getiriyoruz, aslında katiyen kuşkulanmıyoruz. Defolun ,götürün bu ilacı hasta Türklere!... Belgeleri koydu tokalaştık ve komisyon ayrıldı, ben beti benzi atmış bir şekilde açılmış şişeyi geri koydum, vagonu kapattılar. Ömer ve ben halâ titreyerek şehre dinlenmeye gittik…”


Tamamı ektedir.

Saygılarımla,
KAAN